- Anasayfa /
- Diziler/
- Arkadaşlar İyidir /
- "Hayatımdan 5-6 aşk filmi çıkar"
Emre Karayel, uzun bir aradan sonra yeniden televizyon ekranlarına döndü. Show TV’de başlayacak olan “Arkadaşlar İyidir” dizisinde Tarık Ferit Çamoğlu olarak karşımıza çıkacak.
Show TV’de başlayacak “Arkadaşlar İyidir” dizisinde bir iktisat doçentini canlandıracak Emre Karayel de iktisat eğitimi almış. Ve o da arkadaşlarını oldukça önemsiyor. Tesadüfler birleşince ortaya ilginç bir tip çıkıyor: Tarık Ferit Çamoğlu...
Emre Karayel, uzun bir aradan sonra yeniden televizyon ekranlarına döndü. Show TV’de başlayacak olan “Arkadaşlar İyidir” dizisinde Tarık Ferit Çamoğlu olarak karşımıza çıkacak. Üniversiteli beş gencin aileleriyle ilişkilerini, aşk ve dostluklarını ele alacak dizide ince ruhlu, melankolik, geçmişle bağlarını koparamamış bir iktisat bölümü doçentini canlandıracak olan Emre Karayel işe bakın ki tiyatrodan önce iktisat okumuş. Ama hayatının o yıllarını “kayıp” olarak görüyor ve “İnsan sevmediği bir şeyi hatırlamak da istemiyor” diyor. Hayatında, çok değer verdiği ailesi başta olmak üzere arkadaşları, kendini karısı olarak gören kedisi Safiş ve atları var. Pozitif biri olduğunu söylüyor ve romantik olmadığını da itiraf ediyor!
Yeni proje dönemlerinde nasıl hissedersiniz?
Heyecanlıyım. Tabii ki sevilecek mi diye merak ediyorum. Ben de bütün oyuncular gibi yaptığım işin beğenilmesini isterim.
Uzun zaman sonra “Arkadaşlar İyidir” dizisine “Evet” dediniz...
Evet, dizi piyasasından epey uzak kaldım. 9 yıldır bambaşka bir işin içindeydim. O zaman bıraktığım yerle şimdikinin arasında dağlar kadar fark var. Set düzeni ve çekim mantığı çok değişmiş, bu da dizilerin kalitesine yansıyor. Açıkçası yeniden diziye dönmek için belli şartların olması gerekiyordu. Yönetmenimiz Deniz Koloş ve Zeynep Günay Tan ile iyi anlaştık, kafalarımız çok uydu.
İnce ruhlu, melankolik, geçmişle bağlarını koparamamış, babası gibi profesör olmayı küçük yaşta kafaya koymuş Tarık Ferit Çamoğlu karakterini canlandırıyorsunuz...
Babası Alzheimer’dan ölmüş, sonra da annesini kaybetmiş. Film bu noktada başlıyor. Seyircinin onu seveceğini, rol model sayacağını düşünüyorum. Dizi ve sinema yönetmen işi. Oyuncunun performansını şekillendiren, montajlayan yönetmen. Onlar yaptığı işten çok mutlu. Açıkçası nasıl bir karakter yarattıklarını ben de merak ediyorum. Ben oynamaktan çok keyif aldım. Ama birlikte izleyip göreceğiz.
İktisat okuyup iktisat hocasını canlandırmanız ilginçmiş...
Aslında bu bir tesadüf. Buradaki mevzu aslında sınavda birtakım şeyleri işaretleyip bizi nereye götüreceğini bilmediğimiz meslekleri seçmemiz, sonra da mutsuz olmamız. Eğitimciler bu sistemin artık bitmesi gerektiğini dile getiriyor. Bence de bitmeli, çünkü hayatımın 4 yılına mal oldu. Şimdi iktisata dair hiçbir şey hatırlamıyorum. İnsan sevmediği şeyi hatırlamak da istemiyor.
Tarık melankolik bir karakter; annesiyle babasından kalan ve çocukluğunun geçtiği evde yaşıyor, evdeki hiçbir eşyayı atamıyor. Eski eşyaya bağlılık var mıdır sizde de?
Bende yok ama ben de anneci bir çocuktum ve annemde böyle bir bağlılık var. 1940’tan kalma eşyaları var, oradan oraya taşınırken azaltıyoruz.
‘MESLEĞE BİRAZ GEÇ BAŞLADIM’
Gençlerle oynamak “Yaşlanıyorum” hissi yaratıyor mu?
Yani yaşlanıyoruz, yapacak bir şey yok. Ben 44 yaşında bir oyuncuyum ve onlar da çok genç, benim yarı yaşımdalar. Onların gözündeki heyecanı görmek keyifli. İlk set günü sıcak bir enerjileri vardı. Hepsi birbirinden güzel ve yetenekli, daha da iyi olacaklar inşallah. Ekibin diğer kısmını daha görmedim ama çok iyi oyuncularımız var. Yaşımın farkındayım ama bir erkeğin hayatındaki en güzel yaşlar 40’lardır, onu da söyleyeyim.
Eee, tabii erkekler geç olgunlaşıyor...
Evet. Kendini tanıması, bilmesi, tipinin, tavrının oturması, bakış açısı... Elif Şafak’ın ‘Aşk’ kitabında da öyle söylüyor. Ben de öyle olduğuna inanıyorum. Ama kısa işte, kötülüğü orada. Sonra geri sayım başlıyor.
Yaş aldıkça daha güzel hikâyelerde derinliği olan karakterleri canlandırmak da var...
“El Değmemiş Aşk” filminde kendimden 7-8 yaş küçük birini canlandırdım. Ben o yılları geçirdiğim için canlandırırken zorlanmıyorum. Mesleğe biraz geç başladım. İktisat okudum 4 sene. Gerçi okudum denemez de, gittim yani. Gençlik dizilerinde yer almadım ama fiziğim hâlâ genç rolleri oynamaya uygun.
Uzun süre sevilen bir işte çalıştıktan sonra yeni bir iş seçmek zor muydu?
Açıkçası bundan sonraki yaşantıma dizi açısından bakmıyordum. Setlerden haberdar değildim ama gerçekten çekim kalitesi olarak çok iyi işler yapılıyor. Mesela “Diriliş Ertuğrul” olağanüstü başarılı. Artık çalışma saatleri düzenli, bu da işin kalitesini etkiliyor ve güzel işler çıkıyor ortaya. Setteki özen hoşuma gitti açıkçası ama başta biraz korktum. “Nasıl eski ritmime gireceğim?” dedim ama rolün yavaş yavaş beni hazırlayacak olması karar vermemi kolaylaştırdı.
Tiyatro oyununuz devam ediyor mu?
‘Kredi’yi 27 Ağustos İzmir’de oynayacağız. Önümüzdeki sezon da niyetimiz var ama henüz belli değil.
En son keşfettiğiniz bir şarkıcı ya da topluluk var mı?
Kalben konusunda yeni uyananlardanım.
Deniz Seki’nin ‘Masal’ parçasını seslendirdiniz. Birkaç projede sizi dinledim. Müziğe ilginiz nasıl?
Aslında bir iki şarkıyı söylemek istiyorum. Böyle bir hayalim var ama kitleleri hayran bırakacak kadar iyi söylemek kolay değil. ‘12 Kalp’ albümü Türk Kalp Vakfı yararına yapıldı. Ben de Deniz’in parçasını seslendirdim. Sesini de albümlerini de çok severim; özlüyoruz onu.
Sürpriz sever misiniz?
Evet yapmayı da, bana yapılmasını da çok severim.
En son neye çok şaşırdınız?
Michael Phelps ile 8 yıl önce hatıra fotoğrafı çektiren Singapurlu yüzücü Joseph Schooling’in Rio Olimpiyat Oyunları’nda onu geçip altın madalya kazanmasına çok şaşırdım.
Fobileriniz var mı?
Evet, fareler ve siren sesleri.
‘SAFİŞ BENİM KARIM"
Bu arada bir de “El Değmemiş Aşk” adlı bir film çektiniz...
Umut Kırca yönetiyor, BKM ile çektik. İki kadın arasında kalan erkek hikâyesi. Biriyle evleniyor, diğerine âşık. Tatlı bir romantik komedi oldu. 9 Eylül’de vizyona girecek.
Siz de günün birinde kendi filminizi çekmek ister misiniz, yazıyor musunuz?
Ben yazmıyorum ama güzel hikâyeler olduğunda tiyatro oyunu ve film olabilecek olanları derleyip yazabilecek kişilere ulaştırmaya çalışıyorum. Bende fikir var da yazacak kişi yok.
Sizin hayatınızdan bir aşk filmi olur mu?
Eee, olur tabii, 5-6 tane.
Aşk demişken bir de kediniz Safiş’i sormak istiyorum...
Safiş benim karım. En azından kendisi öyle zannediyor. Bayağı kontestir. Setten geç döndüğümde ciddi fırça yiyorum. Hayat arkadaşım. Yalnız yaşayan biri için çok güzel. Başta alıp almama konusunda endişe ettim ama şimdi aşk yaşıyoruz. Çok özlüyorum onu.
Kolay ağlar mısınız?
Hayır. Oyunculukta en zorlandığım konulardan biri bu. Zor ağlarım. Bununla ilgili çalışmalıyım.
Arızalı yönleriniz neler?
Yenmeye çalıştığım bir sakız takıntısı var bende. Yanımda sakız çiğnenmesini sevmem. Aslında buna bir oyuncu olarak dayanmam lazım ama bazen arıza duruma geçebiliyorum.
‘BENCE ÇOKSESLİLİĞE ALIŞKIN BİR MİLLET DEĞİLİZ'
Sosyal medyada kendinizi Adanalı, amca, Fenerbahçeli, fotoğraf sever olarak yorumluyorsunuz...
Bunlar ilk açıldığında yazılmış şeyler. Yeniden düzenlemeyi de gereksiz görüyorum. Sosyal medyaya inancımı kaybettim. Ama işimiz gereği kullanmak da gerekiyor. İnsanların benim fotoğrafımı görüp görmemesi çok da umurumda değil açıkçası, diziyi seyretmesi, yaptığım işe değer vermesi önemli. Bir şeyi beğensen bir türlü, beğenmesen bir türlü. Altına da acayip yorumlar yapıyorlar. Bence biz çoksesliliğe alışkın bir millet değiliz.
Adanalılar neden üstüne basa basa “Adanalıyım” der?
Adanalı olarak memleketimizi de, sıcağını da, kebabını da, birbirimizi de severiz. 4 yıldır Adana’da Portakal Çiçeği Karnavalı yapılıyor. Tek bir olay duymazsınız. En son tatsız dönemden dolayı iptal ettik ama bir öncekine 180 bin kişi katıldı.
Bir Adanalı olarak hiç diyet yaptınız mı?
Tabii ki. Şu anda da dikkat ediyorum. Meslek gereği yapmak zorundayız.
Özel hayatınızda nasıl birisiniz?
Duygusalım ama romantizmi çözemedim.
‘50 DÖNÜM OLSUN BENİM OLSUN'
Hayatımda bir at doğumu izledim ve inanılmaz etkilendim. Sizin de en büyük tutkunuz atlar. Kaç atınız var?
Bir sahada koşan, 2 tane 1 yaşında tayım ve bir tane de kısrağım var. Onun doğumunu bekliyoruz. Hatta dün çiftliğe gittim ve “Doğum olursa haber verin, gelirim” dedim. Allah ayaklarını düz bastırsın.
Bu da bir atçılık duası değil mi?
Evet, hatta tek duamız bu.
Hem uzakta hem de sürekli ilgilenmek durumundasınız. Maddi, manevi zor değil mi at bakmak?
Ben sorumsuz bir adam değilim. İnsan bir şeye sevdalandığında onunla ilgili hayal kurar. Benim de hayalim var. Ve hayalin bedeli olmaz. Normalde 4 saat çalışıyorsam atlar için 8 saat çalışabilirim. En çok sevdiğim şey onlar olduğu için mutluyum.
Maddiyattan ziyade manevi olarak da zor demek istemiştim...
2 dakikalık yarış için 3 yıl bekliyoruz. Mesele görmekle ilgili değil, o 2 dakikayla ilgili. Ben binek atı yetiştirmiyorum. Atlar bana sabrı öğretti. Zor tabii ama o 2 dakikaya değer. Şu an 3 sene sonrasının hayalini kuruyorum, sabretmekten başka çarem yok. Bir de doğacak tayın cinsiyetini öğrenemiyorsunuz, doğana kadar beklemek zorundasınız.
İleride at çiftliği hayaliniz var mı?
Var tabii. 50 dönüm olsun, benim olsun. Çiftlik güzel bir şey. Ama yakın dostlarım var, şu an için ihtiyaç duymuyorum.