Show TV canlı yayını, dizileri, eğlence programları, oyuncular ve daha fazlası için Show TV uygulamasını indirin

Yunus Emre Yıldırım; saygı, sevgi ve hoşgörü üçgeninin tam ortasında yer alan, bana göre bugünlerde eşine pek rastlayamadığımız insanlardan biri. Oldukça da samimi... Ne Diyarbakır’da kumaş pantolonun altına giydiği beyaz çorapları maziye gömmüş ne de İstanbul’daki ilk dönemlerinde yaşadığı adaptasyon sorununu anlatmaktan çekiniyor.

 

Her ne kadar “Romantik değilim” dese de onu tiyatroya teşvik eden annesini ve 2 sene önce evlendiği oyuncu eşi Melissa Yıldırımer’i yere göğe sığdıramıyor. Dizide canlandırdığı Şinasi karakterini bile çok yakın bir dostunu savunurmuş gibi koruyor. Onun oyunculuğuna değer verenleri çok önemsiyor ve onu seven insanları anlatırken gözlerinin içi parlıyor.

■ Diyarbakır’dan İstanbul’a oradan da hemen tiyatro sahnesine... Anlatır mısınız biraz?

 

İstanbul’a gelir gelmez tiyatroya başladım. 19 yaşındaydım. Aslında buraya gelme sebebim de öyle oyuncu olmak ya da üniversite okumak falan değildi. Ben konservatuvar okumaya askerlik dönemi yaklaştığında karar verdim.

 


■ E daha öncesinde neler yaptınız?

 

Reklam ajanslarında, tekstil firmalarında hatta büfede bile çalıştım.

 

■ Sonra?

 

Bir gün annem aradı; “Fatih Belediyesi’nin tiyatro kursu varmış, gitsene” dedi, benim de aklıma yattı. Bir daha da hiç bırakmadım peşini.

 

■ Anneniz ne iş yapıyor?

 

Ev hanımı hatta ilkokul mezunu... Ancak onu 10 üniversite bitirmiş kadınlara değişmem. Çok derin bir hayat tecrübesi var. Şimdikiler öyle değil...

 

■ Nasıl?

 

Yanlış anlaşılmak istemem bu yüzden kendimi de içine katarak söylüyorum. Şimdiki kadınlar kokoşluk, erkekler artistik peşinde. Daha benciliz.

 

■ Yeni nesil ebeveynler çocukları için daha az fedakarlıkta mı bulunuyor yani?

 

Konu bir çocuğa hangi imkânları sağlayıp hangilerini sağlayamadığınız değil. Benim ailem de bana birçok şey yaptı. Ama ne zaman beni serbest bıraktılar, o zaman kendi yolumu çizmeye başladım.

 

■ Kolay oldu mu o yolu çizmek?

 

Öncelikle keyif alacağım mesleği yapmaya karar verdim. İşin en zor kısmı oydu. Bence herkes sevdiği mesleği seçmeli. Tıbbı seven doktor, bina yapmayı seven mühendis olsun. Ama nedense şimdi herkes oyuncu olmak istiyor.

 

■ Popüler olma isteği olabilir mi?

 

Tabii ki. Ama oyunculuk halka sırtını çevirip, şımarmak değil, halkın senden istediğini vermekmiş, Fatih Harbiye dizisinden sonra bunu anladım. Seni seven insanlara her zaman aynı sıcaklıkta yaklaşman gerekiyor.

 

■ Bu samimi ve sıcak tutum herkesin yapabileceği bir şey mi?

 

Vallahi bunu yapamayan piyasadan silinmeli bence. Bir gün ben de yapamazsam ben de silineyim. İnsanlara yetişemiyorsan bu mesleği yapmanın anlamı yok.

‘BAKTIM SALAŞLIK MODA BEN DE PASPAL OLDUM’

 

■ Diyarbakır’da nasıl bir hayatınız vardı?

 

Aslında Siirt doğumluyum ama babam memur olduğu için tayin dolayısıyla Diyarbakır’a taşındık. Doğu’yu çok seviyorum. Orada yaşamak bambaşka.

 

■ Öğrencilik yıllarınız nasıldı?

 

Pek parlak bir öğrenci olduğumu söyleyemeyeceğim. Çünkü Türkiye’de her şeyi sanki öğrenmek zorundaymışız gibi bize dayatan bir eğitim sistemi var. Ben de bu yüzden sistemi reddettim ve kendimi basketbola verdim. O yüzden de liseyi 6 senede bitirdim.

 

■ Siz de sınav sistemine karşı olanlardansınız doğal olarak...

 

İnsanların birbirleriyle yarıştıkları bir sistemi kabul etmem mümkün değil. Bence başarılı olan notla değil başka bir yolla ödüllendirilmeli.

 

■ Gelelim İstanbul’a... Çabuk adapte oldunuz mu yoksa bocaladınız mı?

 

Bir süre Fatih semtinden dışarı çıkamadım. Giyim kuşam konusunda bile zorluk yaşadım.

 

■ Nasıl giyiniyordunuz?

 

Diyarbakır’da sürekli kumaş pantolon giyerdim artık hiç giymiyorum. Aslına bakarsanız Doğulular çok temiz titiz giyinir. Hatta beyaz çorap da temizliğin simgesidir. O yüzden ben Doğuluların giyim tarzını çok beğenirim. Burada baktım salaşlık moda ben de paspal oldum. (Gülüyor.)

 

■ Şimdi Diyarbakır’a gitseniz zorlanır mısınız acaba?

 

Hiç bilmiyorum ki nasıl olur. 13 yıl oldu, çok uzun bir süre. Ama Doğu’nun insanı çok sıcaktır. Hoş geldin demeyi de, misafir etmeyi de çok iyi bilir.

 

‘Başka bir kadınla denemeli’


■ Gelelim Şinasi’ye, gün geçtikçe daha kötü bir adam oldu çıktı...

 

Şinasi kötü bir adam değil. Olaylara onun açısından bakarsak durum çok acı. Yıllarını verdiği bir kadını başka bir adam aldı, götürdü. Böyle bir şey kimin başına gelse tepkisi aynı olurdu.

 

■ Ama onunki bir takıntı oldu.

 

İşte burada Neriman açısından bakmaya başlıyoruz. Neriman da “Ben seni ve bu hayatı istemiyorum neden bana baskı yapıyorsun” diyor. Karşısına yakışıklı, romantik, kadına değer veren ve kalbinin attığı bir adam çıktı. Onunla olmak istiyor.

 

■ Zengin olmasının da etkisi var mı sizce?

 

Şinasi öyle düşünüyor ama ben ona katılmıyorum. Neriman para için başkasını tercih etmez.

 

■ Paranın yarattığı pozitif bir etki de vardır bence...

 

Para sayesinde insanların hayat standardı değişiyor. Daha iyi imkânlara sahip oluyorsun. Ama Neriman zenginlikten etkilenen bir kadın değil.

 

■ O zaman sorun zaten 2. adamda değil, ilişkinin ta kendisinde.

 

Aslında sorun; bizim Neriman’la Şinasi’nin geçmişte yaşadıkları güzel anları görmemiş olmamızda. Dizi başlar başlamaz sorunlu, kavga eden bir çift olarak tanıdık onları. Halbuki geçmişte yaşadıkları aşk seyirciye verilseydi Şinasi bu kadar haksız konuma düşmezdi.

 

■ Şinasi’yi yakın korumaya aldınız anladığım kadarıyla...

 

Şinasi için bitmez bu dava. Çocukluğu beraber geçmiş, yıllarını vermiş.

 

■ Bir başkasıyla yakınlaşsa işler değişir bence.

 

Bence de başka bir kadınla denemesi gerekir ama olmayacak sanırım.

 

■ Pelin’le aşk yaşamasınlar sonra!

 

Yok, öyle bir şey mümkün değil. Zaten onlar birbirinden çok farklı karakterler. İkisi de takıntılı bir şekilde âşıklar ama Şinasi’ninki daha masum. Pelin öldürme planları yapacak kadar tehlikeli bir kadın. Zaten bir sahnede Pelin’le Şinasi konuşurken farklarını belli ettiler.

X